top of page
Yazarın fotoğrafıİkonion Hukuk ve Kariyer Derneği

KARAR İNCELEMESİ | KİRA ALACAĞININ ÖDENMEMESİNDEN KAYNAKLI TAHLİYE İSTEMİ

Ercan Şirinoğlu


I. Kararın Künyesi ve Karara Konu Olayın Özeti

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/15243, K. 2019/513 Karar Tarihi: 07.01.2019

( Bu karar, kararara.com.tr kaynağından alınmıştır.)


Dava kira alacağının ödenmemesinden kaynaklı olarak tahliye istemine ilişkindir. Taraflar arasında 1 yıl süreli kira akdi bulunmakta ve bu husus açısından aralarında herhangi bir itilaf bulunmamaktadır. Davacı tarafın kira alacağından kaynaklı tahliye istemine ilişkin olarak başlatmış olduğu takip, davalının itiraz etmemesi üzerine kesinleşmiştir. Bu takip kesinleştikten sonra davalı tarafça dosyaya ödeme dekontlarına ilişkin olarak yazılı belgeler sunulmuş olup, kira sözleşmesinde bahsedilen kira bedellerinin tamamının ödendiği iddia edilmektedir.


Bilindiği üzere davalı kiracı, takibe konu kira bedellerinin ödendiğini 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 269/c maddesi gereğince noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre bir makbuz veya vesika ile ispat etmeye mecburdur. Ödeme dekontları borcu itfa nedenler olduğundan savunmanın genişletilmesi yasağında sayılmayacağından davanın her aşamasında ileri sürülebildiği gibi, mahkemece nazara alınması zorunludur. Bu sebeple borca ilişkin olarak mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yapılıp ona göre sonuç alınması gerekirken, eksik inceleme yapılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır diyerek Yargıtay 8.Hukuk Dairesi işbu kararın bozulmasına hükmetmiştir.


II. Tartışılması Gereken Usûlî Sorun veya Sorunlar


İlgili Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararında tartışılması gereken usûlî sorunlar cevap dilekçesinin süresinin geçmesine rağmen davalı kiracının yargılamanın her aşamasında borcu itfa eden nedenler ile borcu söndürebilmesi ve bunun savunmanın genişletilmesi yasağı çerçevesinde sayılıp sayılmayacağının tartışılmasıdır.


III. İlgili Hukukî Dayanaklar ve Dikkate Alınması Gereken İlgili Kanun Hükümleri

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu madde: 269/c, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde: 141


IV. Kararın Kısa Değerlendirmesi


İnsanların sağlıklı, düzenli ve aynı zamanda sosyal bir ortamda yaşamaları ile güvenliklerinin sağlanması ve korunması mevcut gereksinimlerin karşılandığı bir konut içinde bulunmalarına barınmaya ihtiyaç duymalarına bağlıdır. Bu açıdan düşünüldüğünde sosyal devletler tüm vatandaşlarının böyle bir güvenceye sahip olmalarını benimsemişler ve en temel insan haklarından olan Konut-Yaşam hakkını içeren maddelere kendi anayasalarında yer vermişlerdir. Anayasamızda da açıkça belirtildiği üzere Türkiye Cumhuriyet de sosyal bir devlettir. Bu sebeple Konut hakkını Anayasamızın 57. Maddesinde düzenlemektedir. Anayasanın 57. Maddesi konut başlığı altında yaptığı düzenlemede “Devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır ve ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” hükmünü getirmiştir.[1] Fakat günümüzde yaşanan en büyük problemlerden biri olan göç hareketleri sonucu kentlerdeki nüfus artışına paralel olarak kentte yaşayan kişilerin konut sahibi olmaları mümkün olamamaktadır. Taşınmazların değerlerinin çok yüksek fiyatlarda olması aynı zamanda devletlerin benimsemiş oldukları liberal ekonomiler özellikle de insanların bu konutları satın almasını zorlaştırmaktadır. Hal böyle olunca en temel insan haklarından olan konut hakkını sağlayabilmek için insanlar kiralık konutlarda yaşamaktadır. Dolayısıyla konut içinde barınma ihtiyacını karşılamak zorunda kalan kişiler kira sözleşmesi ilişkisi içinde başkasına ait bir konutta yaşamlarını sürdürürler. Bu durum hem kiraya veren için ek gelir oluşturmakta hem de sözleşmenin diğer tarafından bulunan kiracı içinde konut hakkını sağlamaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 299 kira sözleşmesini “kiralayanın belli bir şeyin kullanımını zamana bağlı olarak kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kira bedeli ödemeyi borçlandığı sözleşmedir.” olarak tanımlamıştır.[2] Kira sözleşmesi yapmak için tarafların medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmaları gerekir. Sözleşmede kiraya veren taşınmazı belli bir süreliğine kiracının kullanımına sunmayı, kiracı ise belli süre içerisinde bu taşınmazda oturması karşılığında belli bir bedeli kiraya verene ödemeyi kabul ve taahhüt eder. Eğer bu yükümlülük tam ve zamanında yerine getirilmezse kiracı temerrüde düşer ve İcra-İflas Kanunun ilgili maddesinde kiralayana temerrüde düşen kiracının tahliyesini isteme hakkı vermektedir.


Borçlu-kiracı ödeme emrini aldıktan sonra ya ödeme emrine karşı tebliğden itibaren 7 gün içinde icra dairesine itiraz etmesi mümkündür. Ancak borçlunun usulüne göre tebliğ olunan ödeme emrine itiraz etmemesi takibin kesinleşmesi sağlar ve karşı tarafa belli haklar doğmasını sağlar. Eğer borçlu taraf ödeme emrine karşı itiraz etmeyi seçerse neye ilişkin olarak itiraz edeceğini belirlemedir. Bu noktada konu 2’ye ayrılır. Borçlunun itirazı kira akdine ilişkin olabileceği gibi kira akdi dışında bir sebebe de dayanabilir. Somut olayda kiraya veren ile kiracı tarafında kira akdine ilişkin olarak herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. İncelemiş olduğumuz Yargıtay kararında, borçlunun süresi içinde ödeme emrine itiraz etmediğini görmekte olup bunun neticesinde kiraya verenin başlatmış olduğu icra takibinin kesinleştiğini görmekteyiz. Bu aşamadan sonra borçlu borca itirazı ancak itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe re'sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeğe mecburdur.[3]


6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunumuz hukuk davalarında usul ve esasları belirlemektedir. Davalarda hak kaybının yaşanmaması ve herkese eşit sürede eşit koşullarda işlem uygulanabilmesi için belli süreleri tarafların her ikisine de sağlamış bulunmaktadır. Davacının dava dilekçesi vermesi ile birlikte davalının bu dilekçeye cevap verebilmesi için 2 haftalık süresi bulunmaktadır. Bu süre içinde davalı, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu hususların aksini ispat edebilir ve delil sunabilir. Bu sürenin geçmesi ile birlikte ise bu aşamadan sonra davaya yeni bir delil ekleyerek davacının da zor durumda kalmasını sağlayamaz. Buna hukuk doktrinde savunmanın genişletilmesi yasağı denmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunumuzun 141. Maddesinde “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” hükmü bulunmakta ve savunmanın genişletilmesi yasağından bahsedilmektedir. Somut olaya baktığımız zaman davacı tarafın kiralanan taşınmazın tahliyesine ilişkin olarak başlatmış olduğu icra takibinin borçlunun süresi içinde itiraz etmediğinden dolayı kesinleştiğini görmekteyiz. Daha sonrasında borçlu satış korkusu ile icra takibinde bedeli ödemiş ancak bu zamana kadar ki olan tüm kira borçlarını da ödediğini iddia ettiği ödeme dekontlarını mahkemeye sunmuştur. Gerçekten de baktığımız zaman davalının borcunun olmadığı kanıtlamak için borcu itfa edici belgeleri mahkemeye sunduğunu görmekteyiz.


Davalı taraf ise, davalının sunmuş olduğu senetler ile borcu ödediğini ispat etmesinin mümkün olmadığını, kanunda belirtilen belli birtakım senetler ile borcu ödediğini ispat edebileceğini iddia etmiştir. Mahkeme ise davalının bu davranışının savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olduğunu belirtmiştir, davacı lehine karar vererek kiracının tahliyesine karar vererek sonradan mahkemeye sunulan ödeme dekontlarının İİK m.269/c sayılan belgelerden olmamasından dolayı eksik inceleme yapmıştır.


Davalı kiracı takibe konu kira bedellerinin ödendiğini 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 269/c maddesi gereğince noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre bir makbuz veya vesika ile ispat etmeye mecburdur. Davalı cevap dilekçesi ile ödemeye ilişkin banka dekontlarına dayanmış ve duruşma sırasındaki beyanında, tüm kira bedellerinin eksiksiz olarak ödenmiş olmasına rağmen satış tehdidi altında icra dosyasına 70.811,65 TL ödeme yapıldığı, ancak 24.11.2014 tarihli aylık 1.100,00 TL bedelli kira sözleşmesi gereği kira bedellerinin eksiksiz olarak Halk Bankası hesabına yatırıldığını bildirmiştir. Ödeme belgesi borcu söndüren belge niteliğinde olduğundan, savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilemez. Yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bu durumda Mahkemece dosyada mevcut ödeme belgeleri üzerinde durularak, yapılan ödemelerin takibe konu aylar kirasına ilişkin olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.


Fikrimce, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu bu karar oldukça yerinde ve doğrudur. Yukarıda da gerekçesi açıklanmış birlikte bilindiği üzere ödeme dekontları veya belgeleri borcu söndüren yani itfa eden belgelerde biridir. İcra ve İflas kanunumuzun asıl amacı kişilerin borçlarını ödemeleri sağlamak ve bunların sonucunda açılmış olan icra takiplerinde uyuşmazlıkları çözmektir. Buradaki asıl amacın temel ilişkide borç ilişkisinden kaynaklanan borcun ödenmesi olduğunu söylememiz doğru olacaktır. Baktığımız zaman davalıya sadece itiraz süresini kaçırmasından dolayı ödeme belgelerini sunamamalarını sağlamak modern hukuk kuralları ile bağdaşmayacağını söylememiz mümkün olacaktır. Bu sebeple ilk derece mahkemesinin ödeme dekontlarını savunmanın genişletilmesi yasağı çerçevesinde kabul etmesi hukukun ana felsefesine ters olduğu düşünmekteyim. Bu sebeple Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin vermiş olduğu karara katıldığımı bildirir, yüksek mahkemenin bozma kararını doğru bulduğumu söylemek isterim.

 

T.C.

YARGITAY

8. HUKUK DAİRESİ

E. 2018/15243

K. 2019/513

T. 17.1.2019


• TAHLİYE DAVASI ( Mahkemece Dosyada Mevcut Ödeme Belgeleri Üzerinde Durularak Yapılan Ödemelerin Takibe Konu Aylar Kirasına İlişkin Olup Olmadığı Değerlendirilmek Suretiyle ve Gerektiğinde Bilirkişi İncelemesi de Yaptırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )


• KİRA İLİŞKİSİ ( Davacının Başlattığı İcra Takibinde Kira Alacağının Tahsilini Talep Ettiği - Ödeme Emrinin Borçluya Tebliğ Olduğu Davalı Borçlunun İtiraz Etmemesi Üzerine Takibin Kesinleştiği/Davalı Kiracının Kira İlişkisinden Doğan Edimlerini Yerine Getirmekle Yükümlü Olduğu )


• BELGEYLE İSPAT ZORUNLULUĞU ( Kiracının Kira Bedellerinin Ödendiğini 2004 S. İİK'nun Md. 269/c Hükmü Gereği Noterlikçe Resen Tanzim veya İmzası Tasdik Edilmiş veya Alacaklının İkrar Ettiği Belge Yahut Resmi Dairelerin veya Yetkili Makamların Yetkileri Dahilinde ve Usulüne Göre Makbuz veya Vesika İle İspat Etmeye Mecbur Olduğu )


• ÖDEME BELGESİ ( Davalının Tüm Kira Bedellerinin Eksiksiz Olarak Ödenmiş Olmasına Rağmen Satış Tehdidi Altında İcra Dosyasına Ödeme Yapıldığını Belirttiği - Mahkemece Dosyada Mevcut Ödeme Belgeleri Üzerinde Durularak Yapılan Ödemelerin Takibe Konu Aylar Kirasına İlişkin Olup Olmadığı Değerlendirilmesi Gerektiği )


• SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ ( Ödeme Belgesi Borcu Söndüren Belge Niteliğinde Olduğundan Savunmanın Genişletilmesi Olarak Değerlendirilemeyeceği - Yargılamanın Her Aşamasında İleri Sürülebileceği/Bu Durumda Mahkemece Dosyada Mevcut Ödeme Belgeleri Üzerinde Durulması Gerektiği )

2004/m.269/c


ÖZET : Dava, kesinleşen icra takibi nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Taraflar arasında 1 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık yoktur. Davacı başlattığı icra takibinde kira alacağının tahsilini talep etmiştir. Ödeme emri borçluya tebliğ olunmuş, davalı borçlunun itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiştir. Davalı kiracı kira ilişkisinden doğan edimlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Davalı kiracı takibe konu kira bedellerinin ödendiğini İİK'nin 269/c maddesi gereğince noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre bir makbuz veya vesika ile ispat etmeye mecburdur. Davalı cevap dilekçesi ile ödemeye ilişkin banka dekontlarına dayanmış ve duruşma sırasındaki beyanında, tüm kira bedellerinin eksiksiz olarak ödenmiş olmasına rağmen satış tehdidi altında icra dosyasına ödeme yapıldığı, ancak kira sözleşmesi gereği kira bedellerinin eksiksiz olarak Banka hesabına yatırıldığını bildirmiştir. Ödeme belgesi borcu söndüren belge niteliğinde olduğundan, savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilemez. Yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bu durumda Mahkemece dosyada mevcut ödeme belgeleri üzerinde durularak, yapılan ödemelerin takibe konu aylar kirasına ilişkin olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.


DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda ... 4. İcra Hukuk Mahkemesi hükmüne karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davalı vekilinin temyiz istemi Bölge Adliye Mahkemesince kararın kesin olarak verilmesinden bahisle reddedilmiş, bu kez davalı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi'nin ek kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:


KARAR : Bölge Adliye Mahkemesince 04.10.2018 tarihli ek kararı ile, 6763 Sayılı Kanunla değişik 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-a maddesine göre temyize tabi dava değerinin karar tarihi itibariyle kesinlik sınırının altında kaldığı, bu nedenle kesin kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından temyiz isteminin reddedilmesi üzerine davalı tarafça temyiz isteminin reddine ilişkin ek karar süresi içinde temyiz edilmiştir.


Davalının temyiz istemi, Bölge Adliye Mahkemesince kararın kesin olarak verildiğinden bahisle reddedilmiş ise de, iş bu dava ile kiralananın tahliyesi istenilmiş olup, yıllık kira miktarı itibariyle temyizi kabil olmakla temyiz isteminin reddine ilişkin 04/10/2018 tarih ve 2018/2797 esas 2018/1849 karar sayılı ek kararın kaldırılmasına oybirliği ile karar verildi. İşin esasının incelenmesine geçildi.


Davacı alacaklı 24.11.2014 başlangıç tarihli yazılı kira akdine dayanarak 21.09.2016 tarihinde haciz ve tahliye talepli olarak başlattığı icra takibi ile 164 numaralı taşınmaza ilişkin aylık 1.650,00 TL'den 2014 yılı Haziran ayından Ekim ayına kadarki kira alacağı, 162 numaralı taşınmaza ilişkin aylık 2.320,00 TL'den 2014 yılı Temmuz ayından Ekim ayına kadar ve aylık 4.806,00 TL'den 2015 yılı Aralık ayından 2016 yılı Ağustos ayına kadarki kira alacağından 17.05.2016 tarihinde yatırılan 10.000,00 TL'nin mahsubu ile kalan 50.784,00 TL kira alacağının faiziyle tahsilini talep etmiş, ödeme emri davalı borçluya 23.09.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı borçlunun takibe süresinde itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiştir. Ödeme emrine davalı borçlular tarafından süresinde itiraz edilmemesi üzerine, davacı alacaklı İcra Mahkemesine başvurarak kesinleşen takip nedeniyle tahliye isteminde bulunmuştur.


İlk Derece Mahkemesince, borçlu adına çıkarılan ödeme emrinin 23/09/2017 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun ise 7 günlük yasal süresi geçtikten sonra 06/10/2016 tarihinde borca itiraz dilekçesi verdiği, takibin kesinleştiği, borçlunun 30 günlük yasal süresi içerisinde ödeme de yapmadığı ve temerrüt koşullarının oluştuğu gerekçesiyle taşınmazın tahliyesine karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, kiraya veren davacı alacaklı vekili tarafından kira sözleşmesine dayanarak 21.09.2016 tarihinde tahliye talepli başlatılan icra takibi ile, 01.06.2014 tarihinden 07.07.2016 tarihleri arası 18 aylık 50.784,00 TL kira ve 5.190,37 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 55.974,37 TL tutarındaki alacağın tahsilinin talep edildiği, örnek 13 ödeme emrinin davalı borçlu şirkete 23.09.2016 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, davalı borçlu şirketin 7 günlük süre geçtikten sonra 06.10.2016 tarihinde yaptığı itirazın süresinde olmadığından takibin kesinleştiği, davalı borçlu şirketin takibe konu alacağı yasal 30 günlük süreden sonra yargılama sırasında 20.04.2017 tarihinde ödemekle temerrüt olgusunun gerçekleştiği, bu nedenle temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesine karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.


Dava, kesinleşen icra takibi nedeniyle tahliye istemine ilişkindir.


Taraflar arasında 24.11.2014 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık yoktur. Davacı 21.09.2016 tarihinde başlattığı icra takibinde 50.784,00 TL kira alacağının tahsilini talep etmiştir. Ödeme emri borçluya tebliğ olunmuş, davalı borçlunun itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiştir. Davalı kiracı kira ilişkisinden doğan edimlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Davalı kiracı takibe konu kira bedellerinin ödendiğini İİK'nin 269/c maddesi gereğince noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre bir makbuz veya vesika ile ispat etmeye mecburdur. Davalı cevap dilekçesi ile ödemeye ilişkin banka dekontlarına dayanmış ve duruşma sırasındaki beyanında, tüm kira bedellerinin eksiksiz olarak ödenmiş olmasına rağmen satış tehdidi altında icra dosyasına 70.811,65 TL ödeme yapıldığı, ancak 24.11.2014 tarihli aylık 1.100,00 TL bedelli kira sözleşmesi gereği kira bedellerinin eksiksiz olarak Halk Bankası hesabına yatırıldığını bildirmiştir. Ödeme belgesi borcu söndüren belge niteliğinde olduğundan, savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilemez. Yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bu durumda Mahkemece dosyada mevcut ödeme belgeleri üzerinde durularak, yapılan ödemelerin takibe konu aylar kirasına ilişkin olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.


SONUÇ : Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK'nin 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK'nin 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 10.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

[1] Türk Anayasası madde 57/ https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf [2] Türk Borçlar Kanunu madde 299 / https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6098.pdf [3] İİK m:269/c

1.382 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page